Mart 28, 2024
Nevruz, Türk dünyasının doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine kadar uzanan coğrafyada varlığını sürdüren halkların yaygın olarak benimsediği ve kutladığı bir bayramdır. Bayramların, milli ve dini inanışlardan, toplumu derinden etkilemiş bir olaydan ve doğanın insan bedeninde gösterdiği farklı etkilerden dolayı ortaya çıktığı düşünülür.
Nevruz bayramı, yerleşik ve göçer Türk topluluklarında hayatın bir parçası haline gelmiş olan toy, yuğ, sürgün avı ve şölen gibi köklü geleneklerden biridir. Kadim Türk gelenekleri, tarihini net olarak tespit edemediğimiz dönemlerden kalan engin birikimlerdir. Nasıl, neden, niçin gibi sorulara gerek duyulmaksızın atadan oğula kalan köklü birer miras gibidir. Baharın müjdecisi Nevruz da bu kapsamda değerlendirebileceğimiz bir Türk geleneği olarak varlığını sürdürmektedir.
Nevruz, her yıl 21 Mart tarihinde kutlanır. Bu tarih, bahar ekinoksuyla da örtüşür ve gündüz ile gece sürelerinin birbirine eşit olduğu gündür. Nevruz, aynı zamanda Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Nevruz Günü olarak da kabul edilmiştir. Bu özel gün, dünya çapında çeşitli halklar tarafından, doğanın uyanışını ve baharın başlangıcını kutlamak için coşkuyla karşılanır.
Nevruz, Türk dünyasında kutlanan ilk yaz bayramlarından biri olarak kabul edilir. Bu bayramın kökeni çok eskilere dayanır ve Anadolu’da ve Anadolu dışındaki Türk halkı tarafından büyük ilgi görür. Nevruz, toplumu ayakta tutan, birlik ve beraberliği pekiştiren bir olgudur.
1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Azerbaycan ve Rusya Federasyonu’na bağlı Tataristan, 21 Mart’ta kutlanan Ergenekon-Nevruz Bayramı‘nı “Milli Bayram” ilan etmişlerdir. Nevruz geleneğinin Türkiye’de resmi olarak bayram kabul edilmesi ise 1991 yılında gerçekleşmiştir.
Nevruz’un Anlamı: Türk kültüründe Nevruz, doğuş ve dirilişi simgeler ve baharın başlangıcı olarak kabul edilir. Ayrıca bir takvim değişikliğini ifade eder.
Tarihsel Süreç: Nevruz’un kutlamaları Mete Han’dan Atatürk’e kadar uzanan bir süreçte devam etmiş ve Türk tarihinin her döneminde varlığını sürdürmüştür.
Atatürk ve Nevruz: Cumhuriyet döneminde Atatürk, Nevruz kutlamalarının geniş katılımlı olarak yapılmasını teşvik etmiştir, bu da ulusal bilincin güçlenmesine katkıda bulunmuştur.
Nevruz; Türk halklarını birbirine bağlayan, Ergenekon’da demirden dağları eriterek dirilen kahraman atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Binlerce yıldır yanan bu ateş, geçmişte olduğu gibi gelecekte de kıvılcımlarından milyonların gönlünü tutuşturarak Türk kültür ocağında Türk neslinin ruhunu ısıtacaktır.
Türklerde Nevruz, baharın gelişini ve doğanın yeniden canlanışını kutlamak için çeşitli geleneklerle dolu bir bayramdır. İşte bazı geleneksel kutlama yöntemleri:
Bir gün bütün kavimler Kök-Türklere karşı birleşerek onları hile ile yendiler. Kök-Türkler’in çadırlarını, mallarını, yurtlarını yağmaladılar. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler. Küçükleri kendilerine köle yaptılar. Bu yağmadan kurtulan Kıyan/Kayan ve Negüş/Tukuz bir gece kadınlarıyla birlikte atlanıp kaçtılar. Yurda geldiler. Düşmandan kaçıp gelen dört maldan (deve, at, öküz, koyun) çok buldular.
Dağların içinde insan yolu düşmez bir yer izleyip oturalım deyip dağa doğru sürülerini sürüp gittiler. Vardıkları yerde akarsular, çeşmeler, türlü otlar, meyveli ağaçlar, türlü türlü avlar vardı. O yeri görünce Tanrı’ya şükürler kıldılar ve buraya “Ergenekon” adını koydular. Dört yüz yıl sonra Ergenekon’da kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki sığmadılar. Bu sebepten buradan çıkış yolları aramaya koyuldular.
O zaman bir demircinin önerisiyle dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler ve ateşlediler. Tanrı’nın gücüyle ateş kızdıktan sonra demir dağ eriyip akıverdi. Yüklü deve çıkacak kadar yol oldu. O günü, o ayı, o saati belleyip dışarı çıktılar. O günden beri yeni yılın başladığı gece Kök-Türkler de adettir. O günü bayram sayarlar. Bir parça demiri ateşe salıp kızdırırlar. Önce Kağan bunu kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Ondan sonra beyler de öyle yapar. Bugünü mukaddes bilirler, böylece Tanrı’ya şükretmiş olurlardı.
Yorum Yaz